Ormanda Bir Ceylan
ORMANDA BİR CEYLAN Yarım gece bir yolculuktan sonra, tan ağardığında inmiştim arabadan…
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra, sahilde yürümeye başlamıştım.
Bir süre sonra, çarşının içine doğru yönelmiştim.. İş yerlerinin büyük çoğunluğu
açılmamıştı. Çarşı içinden kenar mahallelere doğru yokuş çıkmaya başlamıştım.
Sabahın da verdiği dinçlik ile daha yorulmadan, sol tarafta bir düzlük görmüştüm.
Burası daha önce görmediğim yerdi. İnsan eli değmiş, fazla da bakımı
yapılmamış bir yerdi. Bir kaç harman yeri kadar bir düzlüktü. Etrafında sadece
bir kaç ağaç vardı. Anlaşılıyor ki, açık alan oluşturulmuştu. Açık alan diyorum,
çünkü burda böyle düzlük bulmak çok zordu. Orta büyüklükte, fazla tanınmamış,
fazla da bakımlı olmayan, ancak benim sevdiğim, güzel bir Karadeniz ilçesindeydim.
Benim zaten Karadeniz’in bırakın kıyılarını, içlerinde bile sevmediğim bir yer olamazdı.
Düzlüğün öbür yanı bir adam boyu kadar yükseklikteydi ve ormanlıktı. Düzlük te,
ormanlık ta otluktu. Toz toprak değildi. Zaten bu iklimlerde açılan toprak bile bir
yılda tekrar otlanır.. Bu nedenle toz toprağa pek rastlanmaz .Yürümeye başlamıştım.
Bolşuğun öbür yanına vardığımda, yarım adam boyunda bir derinliğe sahip,
iki üç adamın rahat yürüyeceği bir gediğin olduğunu daha iyi görmüştüm.
Sanırım diğer taraflardan bir adam boyundaki yüksekliğe insanların
çıkmasının zor olacağını düşünerek bu gediği yaptırmış olmalılar. Fakat
gedik önceden doğalında varmışta, biraz da insan eli değmiş gibiydi.
Burası da tamamen çeşitli otlarla dolmuştu. Yavaş yavaş yürümeye devam
etmiştim. Daha on adım gitmeden etrafıma bir baktım ki, sanki uçsuz bucaksız
orman içindeyim sanki. Hemen her zaman yanımda hazır olan makinama sarılmıştım.
Pillerini de yerleştirdikten sonra, açmış ve hazır vaziyete getirmiştim. Bu arada
Gün ışımaya başlamış, hatta ağaçların arasına dalmaya başlamıştı bile…
Hangi ağacı çekeyim, hangi otları veya hangi çiçeği alayım derken yol almaya
başlamışım gedikte…Gidiş yönüme baktığımda, sıklaşan çamlarla birlikte
çalılıkların da iyice birbirine girdiklerini ve sarmaşıklarla bazı ağaçların da
sarmaş dolaş olduklarını görmüştüm. Sol taraftaki küçük bir vadiden akan derenin
sağ yamacından bir cılganın güneye doğru devam ettiğini zorla farketmiştim.
Bu nemli iklimde Zaten cılga (keçi yolu) zor belli olur. Diğer kurak bölgelerdeki
gibi çok belirgin olmaz. Bu güzelim ortamı da değerlendirdikten sonra, daha
fazla uzaklaşmak istememiştim. Ormanın içine dalan ve çam ağaçlarını aydınlatan
gün ışığı ile gölgelikler içindeki koyu renkli kalan çam ağaçlarının görüntülerini
aynı anda makinama sığdırmaya çalışarak, ormanın içinden geri çekilmeye
başlamıştım. Bu arada kafamı yukarı çevirdiğimde, ağaçların arasındaki boşluktan
çok güzel şekilleri makinada kalıcı hale getirmeye çalışıyordum. “Allah’ım,
ağaçların koyu ve açık yeşilleri, gök yüzünün beyazları ve açık mavileri…”
diye düşünürken, kafamı sağa çevirdiğim de bir baktıkm ki, çam gövdelerinin
ve engin dalların arasından kuzeyde, koyu mavi suları, hem de üzerlerinde
açık mavi ve beyaz şekilleri görünce neredeyse kendimden geçecek, şuracıkta
bayılacaktım. Yerlerin otlu dikenli olduğuna bakmayacaktım. Zaten biraz da
dinlenmiş olurdum. Şu çam dalları araındaki göyüzü boşluklarını şeklini
makinama alayım, birazdan o yöne biraz ilerler bol bol çekim yaparım diye
hayıflanırken, sol yanımda, birden bir çıtırtı duymuştum. Bir baktım ki,
bir genç kız...Her iki elim makinada, makina başım seviyesinde, makinanın
yönü gökyüzünü gösterirken, benim de yüzüm kıza yönelmiş bir şekilde
kalakalmıştım. Kız da olduğu yerde kalakalmıştı. Anlaşılan odur ki, her ikimizin de
beklemediği bir andı. Genç kızı şimdi size iyi tarif edemem. Çünkü o anda
ne yapacağımı düşünüyordum hızlıca...Hem de ışık hızından fazla bir hızla...
„Bir ceylan ormana dalacaktı, tam gediğin girişindeydi. İçerde ben ise,
iri yarı, kara yağız, orta yaşlara ulaşmış bir adam. Bu kızın burda ne işi var.
Eminim ki ; o da bu adam da neyin nesi diye sormuştur kendi kendine.
Hem de buraların özelliklerine uymayan değişik bir tip demiştir benim için...
Bunu korkutmamk için ne yapmalıyım derken... » birden şimşekler çaktı.
« Az önce cılgının devamını merak ederken, ormanın ilerisine doğru kafamı
kaldırıp baktığımda bir iki ev görmüştüm.Orası bir köy olmalı ve bu kız da
o köye bu yoldan gidiyor olmalıydı... » Bu ceylanı ürkütmemek lazımdı. Hemen
kuzeye yönelmeliydim. Yok yok olmaz. Bu şekilde ormanın tam çıkışına doğru
gitmiş olmam, bu durumda ceylan ürker. Durmadım kuzeybatıya doğru
yürümeliydim. Bu yön ormanın çaprazdan çıkışına götürürdü beni. Ceylan da
ormandan çıkma eğiliminde olduğumu anlarsa, ormana rahat dalardı.
Onun ilerleyeceği doğrultu ile benim ilerlediğim doğrultunun birleşeceği
yerde bir dar açı olacak şekilde hesabımı iyi yapmalıydım.
Aynı zamanda aramızdaki mesafe ise hızla artar ve ceylan rahatlardı.
Öyle yapmıştım, bir süre beni, bir adımı öne atmış ve öylece kalmış olarak
izleyen genç kızın ormana doğru hızla ilerlediğini farketmiştim. Ceylan
ürkmesin diye dönüm arkama bile bakmamıştım...Fakat o’nun defalarca
baktığını hep birlikte tahmin etmemiz zor olmasa gerek...Şahsımı da
tebrik etmek artık size kalmış...Saygılar...
Nafi Çağlar BUDUNLUBatur Nafiz Tançağlar
Olay Tarihi ; 2006
Kaleme Alma Tarihi ;
Yorumlar -
Yorum Yaz